“Çatı Katındaki Kapı”
İstanbul’un eski semtlerinden birinde, 1900’lerin başında inşa edilmiş, üç katlı, yorgun görünümlü bir konak vardı. Arnavut kaldırımlı dar bir sokağın sonundaki bu ev, yıllardır boştu. Taa ki Derya, mimarlık fakültesinden yeni mezun bir genç kadın olarak, “restore edip yaşarım” hayaliyle evi satın alana kadar.
İlk başta her şey normaldi. Evin bazı bölümleri dökülüyor, merdivenler gıcırdıyor, duvarlardan nem kokusu sızıyordu ama Derya bunlara hazırdı. Tek gariplik, çatı katındaki kilitli kapıydı. Üzerinde eski püskü, paslı bir asma kilit vardı ve hiçbir anahtar uymazdı. Ev sahibi kadın, “hiç açmadık orayı, babam kilitlediğinde ben daha çocuktum” demişti. Derya ise bu gizemi çözmeden duramayacağını biliyordu.
Bir gece, elinde demir bir çubukla kapıyı zorladı. Kilit bir çıtırtıyla kırıldı ve kapı yavaşça açıldı. Toz, küf ve zaman kokusu yüzüne çarptı. İçerisi neredeyse tamamen karanlıktı, sadece ay ışığı küçük bir pencereden sızıyordu. Ortada eski bir sandık, duvarda çatlamış bir ayna, köşede ise üzeri örtülü bir sandalye vardı. Derya sandığın yanına çöktü ve kapağını açtı.
İçinden sararmış mektuplar, eski bir çocuk elbisesi ve bir defter çıktı. Defterin kapağında soluk harflerle şu yazıyordu: “Zeynep 1923”. Derya ürperdi ama merakı daha ağır bastı. Defteri açtı.
İlk sayfalarda bir çocuğun yazdığı, sevimli günlüklere benzeyen notlar vardı. Ancak ilerledikçe yazılar değişti. “Karanlık geliyor.” “Annem kapıyı açmıyor artık.” “Geceleri odamdaki kız bana bakıyor.” ve son sayfa… “Beni bu sandığa koydular. Uyuyamıyorum. Beni duyan var mı?”
Derya defteri elinden düşürdü. O anda arkasından bir hışırtı duydu. Dönüp baktığında sandalye örtüsü yere düşmüştü. Sandalyede küçük bir kız çocuğu oturuyordu. Elbisesi defterden çıkanla aynıydı. Yüzü bulanıktı, gözleri kocaman ve simsiyah. Derya çığlık atmak istedi ama sesi çıkmadı.
Küçük kız konuştu. “Beni buldun. Şimdi sıra sende.”
Odadaki kapı kendi kendine kapanırken, aynadaki yansımada Derya’nın yüzü yok olmuştu. Sadece boş, siyah göz çukurları ve sessiz bir çığlık vardı.
O günden sonra Derya’dan haber alınamadı.
Ama çatı katındaki kapı…
Her gece kendiliğinden aralanıyor.
Ve bir çocuk sesi fısıldıyor:
“Sıradaki kim?”